Hava güneşli içim gibi umut dolu gökyüzü.

Ama dışarıda uğultu, esen rüzgar düşüncelerim gibi dolu dolu …

Güneşsin sıcaklığı içimi ısıtırken, mavi gökyüzü hayallere dalarken, güneşin önüne ara ara geçen ah şu bulutlar, umutlarım ve hayallerimin önündeki karışıklık yaratan düşüncelerim gibi…

Evet diye umutlanırken bazen, hayır diye ısrar eden negatif düşünceler,

İçimi ürperten fırtınanın sesi, bir şey anlatmak istercesine gür, kulaklarımda yankısı…

Belki de diyor ki ey insan senden büyük bir güç var unutma; unutma ki dünyaya hakim sanma kendini, bana zarar verme. Üstüme çöp atma, ağacımı kesme, seninle yaşaması için gönderilmiş sana muhtaç diğer canlıya zarar verme…

Doğanın kanunu deme; Aslan bile yemediği geyiği öldüremezken sen sırf evin duvarını süslesin başı diye bir hayvana zarar verme.

Şimdi arınma zamanı; doğanın, dünyanın bize verdiği mesajları anlama zamanı.

Eğer benim düzenimi bozarsanız bende sizin düzeninizi bozar, hayallerinizi ertelerim diyor rüzgar o gür sesi ile….

Dünya hep konuşuyor bizimle kendi dilinde; belki artık dünyaca öğrenme zamanı…

Öfke ile patlayan volkanları, bazen tatlı tatlı fısıldayan rüzgarı, bazen ser esen bir fırtına ya da içimizi aydınlatan bir güneş.

Denizin üzerinde gece yansıyan ay, baharda açan çiçekler, yaz mevsimini kovalayan kuşlar, bazen aşktan daha çok sırılsıklam ıslatan yağmuru ile ya da tane tane inerken ruhumuza iyi gelen kar taneleri ile konuşuyor doğa bizimle…

Hayat eve sığar evet ama doğada da hayat var.

Tüm her şey dişli çarkı gibi işte; bir çark bozuldu mu diğer dişlilerin dönüşünün aksadığı bir dünya olduğunu öğrendik belki de öğrendik mi belki de?